“Tüm harikalar ürpertici kılıklara bürünmeli.
Ancak bu şekilde insanların kalplerinde bir yer edinebilirler.”
Friedrich Nietzsche
OKAN BAYÜLGEN’in yazıp yönettiği ve sahneye koyduğu ‘Richard’ oyunu size sıra dışı bir deneyim sunuyor. Çünkü sizi seyirci olmanın çok ötesine taşıyor.
Oyunun başlamasıyla birlikte beyninizin içinde dönen ilk soru: Kim bu Richard Hell?
Shakespeare’in III. Richard’ı mı? Yoksa İngiltere Kralı Richard mı?
Size Richardlar arası git-gel yaşatan metnin, iç içe geçmiş kusursuz katmanlı bir evreni var. Oyun ilerledikçe bu evren sizi içine çekmeye başlıyor ve kaosun bilinçli yapıldığını fark ediyorsunuz.
Richard Hell’i, III. Richard’ı, ötekileşmeyi, 16. yy. “kötülük ve gerçeklik” algısının 21. yy bakış açısıyla yeniden yorumlanışını Okan Bayülgen’den dinledik.
Ömür Uzel
OYUNDA SEYİRCİYE ÇOK İŞ DÜŞÜYOR
Entelektüel seviyesi yüksek bir oyun yapmak istedik. Çünkü ayakta ve akılda kalmak zorundayız. Biraz da zor anlaşılır bir oyun. Fakat sanatta her şeyin anlaşılması gerekmiyor. Hiçbir sanat eseri “Ben burada şunu demek istedim” demez. Sanatın amacı seni kendisine çekmektir. Bu oyunda seyirciye çok iş düşüyor. Kimi iyi filmleri ya da oyunları izledikten sonra ertesi gün uyandığınızda aklınızda güzel bir etkileşim kalır. Bir şey sizin faklı hissetmenizi sağlar. Genellikle seyirci, kendi varlığını önemseyen işleri izledikten sonra bunu hisseder. Bugün izleyiciyi interaktif kılmaktan başka çaremiz yok. Çünkü sanat tüketicisi pasif, savunmasız, düşüncesiz ya da kendi bilincinden uzak izlemiyor hiçbir işi. Nietzsche’nin de dediği gibi: “Tüm harikalar ürpertici kılıklara bürünmeli. Ancak bu şekilde insanların kalplerinde yer edinebilirler!”
BİZİM RICHARD BİR YERLERE KAFA ATIYOR
Biz, bu oyunun içinde şunu işliyor ve tartışıyoruz: Sanat ile insanın ilişkisi nasıl olmalıdır? İnsan paylaşımı ne anlama geliyor? Nietzsche ne demek istiyor? Neydi siyaset? Neydi öteki olmak? Neydi VIII. Henry döneminde göçmen olmak? Bugünün dünyasında -güya çok iletişimli bir toplumsal hayat içerisinde- neydi yalnız olmak? Bugün her şeyden bağımsız, siyasi konjonktürden ya da kimlik sorunu dışında da bir yalnızlık, bir ötekilik var mı? Tüm bunları isimler (Romanya kökenli Fransız yazar Matei Visniec gibi) vererek işledik. Bu konuları büyük bir yemek tenceresinin içine koyduk ve o tencereyi seyircinin üzerine boşalttık.
KİM BU RICHARD HELL?
Richard Hell bir sığınmacı. Pasaportunu yırtmış. Kimliksiz, geçmişsiz biri. Londra tiyatrosunda kendisine yer edinmeye çalışıyor. O bir öteki! Aslında Richard Hell diye biri gerçekte var; Television grubunun basçısı. Ama bizim sığınmacı Richard Hell, o değil. Kurgu Richard Hell’in elbiselerinin üzerindeki çengelli iğneler, Richard Hell’e atıf… Peki kim bu Richard Hell? İngiliz mi? Amerikalı mı? Bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey, yeni bir hayat kurmak arzusuyla geldiği. Tiyatrodaki sanat yönetmeninin teşvikiyle kütüphanede sabahlara kadar kitap okumaya başlıyor. Shakespeare okuyor. Çok okuyor… Sürekli kafası karışıyor ve bir süre sonra Richard’a dönüşmeye başlıyor.
SHAKESPEARE BİZE CANAVAR YARATMIŞ
Richard Hell ile tarihteki Kral Richard arasında benzerlikler var. III. Richard kraliyet mensubu ama bir öteki. Bizim Richard Hell de bir öteki. Shakespeare, Richard’ın ötekiliğini anlatmak için onun kolunu çolak, bacağını topal yapmış. Sırtına bir kambur yüklemiş. Aslında Richard’da bu özellikler yok. Bir skolyozu var ama adli tıp araştırmalarının sonucu, onun bile dışarıdan pek belli olmadığını gösteriyor. Kısacası Shakespeare bize bir canavar yaratmış. Çok basit bir şekilde bizim Richard, diğer Richard’a dönüşürken bunu görüyor ve insanları tartışmalara sokuyor.
SIRTIMIZI SHAKESPEARE’E DAYADIK
Biz sırtımızı Shakespeare’e dayadık ama arada ona yüzümüzü dönüyoruz ve Shakespeare’in ne kadar müthiş bir yazar olduğunu söylüyoruz. Bazen ona “Sen aslında bir iktidar yazarısın!” diyoruz. Tudor hanedanı, III. Richard’ın ölümünden yüz yıl geçtiği hâlde York hanedanlığını ve Richard’ın ailesini kötüleyerek aslında siyasi bir amaç güttü. Shakespeare de buna uygun olarak -Hamlet, Macbeth, Kral Lear ile karşılaştırıldığında pek de değeri olmayan- bir III. Richard oyunu yazdı. Ama şunu da kabul etmek lazım; Richard, Shakespeare sayesinde beş yüz yıl süren bir karakter oldu. William Shakespeare olmasaydı bugün Richard’dan söz ediyor olmazdık.
ANLAR VE SAHNELER BİZİ BİZ YAPAR
Oyunda zaman kavramını da sorguluyoruz. Burada karşımıza iki ayrı zaman çıkıyor. Shakespeare’in metni ileriye doğru akarken, Richard Hell geriye doğru akıyor. Çok önemli anlar ve sahneler var. Onları keşfetmemiz lazım bu oyunda. Çünkü anlar ve sahneler bizi biz yapar. Richard Hell’in nasıl dönüştüğünü anlamak isteyenler beyinlerinde geriye doğru gitmek zorunda. Anlar ve sahneler bizim bilincimizin inşasını, tavırlarımızı ve karakterimizi oluşturuyor.
BÖYLE BİR İŞ, TEK BAŞINA YAPILAMAZDI
Geçtiğimiz temmuz ayında on beş gün, her biri dokuz ila on saat süren dramaturji çalışmaları yaptık. Bunlar bizim kabarede oldu. Dışarıda Mecidiyeköy vardı ama biz içeride on beşinci yüzyıldaydık. Çok iyi bir proje ekibi vardı. 2012’den sonra İngiliz basınında çıkan tüm haberler, yazılar, adli tıp raporları tercüme dildi. Böyle bir iş, tek başına yapılamazdı. Yalın Alpay ve Dr. Başar Akman danışmanımızdı. Kutlukhan Perker’den ve Kubilay Çamlıdağ’dan da danışmanlık desteği aldık. Nihal Usanmaz, oyunun yazım kısmında bana destek verdi. Dilek Tekintaş dramaturgumuzdu. Okunması gereken kitapları aramızda paylaştık. Freud, Nietzsche, Baudrillard, Alain Badiou okuduk ve bu okumalarımızı metnin içine serpiştirdik.
O KÂBUS SAHNESİ…
III. Richard metnindeki bir kâbus sahnesiyle (suyun altından cesetleri görme sahnesi) Richard’ın adli tıp raporundaki kafatası ve vücut linçi sonucu ortaya çıkan gözlerin oyulması gibi detaylar birbirine çok benziyor. İşte biz bugün hiçbir Shakespeare uzmanının, hiçbir kitapta yazmadığı bir şey söylüyoruz dünyaya. Bu Shakespeare kâhin mi? Kendi yaşamından yüz yıl önce yaşamış bir kralın adli tıp raporuna bu kadar benzeyen bir kâbus sahnesini nasıl yazabildi?
İLHAM ALINACAK BİR OYUN
Bugün dijital platformlarda yarım bırakılmış dizileri, filmleri, sosyal medyada yarısı okunmuş ama birçoğu bağlamından koparılmış tavsiyeleri, sağlığımız için ne yapmalıyız, nasıl eğlenmeliyiz açıklamalarını gördükçe hayatı sorgulamıyor musunuz? Herkes Yogi, herkes guru, herkes uzman… Farkındaysanız hiç öğrenci yok! Bunlarla dolu bir dünyada buyurunuz size ilham alınacak bir oyun. Başı, sonu ve amacı var.
ONURLU BİR YOK OLUŞ LAZIM
Aleladeliğe, lüzumsuz kurallara, her gün icat edilen yeni bir yasağa çok sinirleniyoruz. Fakat başta gençlerle beraber çevremizdeki insanların buna kayıtsız şartsız itaat ettiğini görüyoruz. Benim sorguladığım bir mesele var; ne olursa olsun yaşama isteği! Bu, doğada bizim dışımızdaki hiçbir canlıda tam olarak görünmüyor. Ne olursa olsun yaşamak istemez hiçbir canlı. Yaşamak için dönüşürler, değişirler, toprağa ya da iklime uyum gösterirler. Ama hiçbir canlının sonuna kadar değişebilen bir karakteri ya da fiziki yapısı yoktur. Yok olurlar. Bu, onurlu bir yok oluştur! Bugünün politik korekt hayatına dahi atıf yaparak bunları söylüyoruz. Siz gücü ve iktidarı isteyeceksiniz fakat bunun için ölmeye hazır olacaksınız. Amaç budur. Üst insan, üstün insan olmak bu demektir. Ne olursa olsun yaşamak isteyenler, bunların köleleri olabilirler.
SEN HANGİSİSİN?
Bu oyunun insanları “isteyenler ve istemeyenler”, “kreatif olanlar ve olmayanlar”, “güçlüler ya da güçsüzler” diye ayırdığını söyleyebiliriz. Ama oyun bu ayrımı tartışmak için yapıyor, damgalamak için değil. Richard sana “Sen hangisisin?” diye soruyor. Bir şeyleri değiştirmek için gelen misin? Yoksa var olana razı olan, hemen itaat edip onu kabul eden misin?
SİZİ KATEGORİZE ETMELERİNE İZİN VERMEYİN!
Bugün Z kuşağı tartışmalarında sürekli söylediğim gibi “Sizi kategorize etmelerine izin vermeyin!” Çünkü sizi kategorize etmek, birçok insanın işine yarıyor. Size “Z kuşağı” diyerek birtakım nitelikler atadıkları zaman ya sizin oyunuzu almak istiyorlar ya size ürün satmak istiyorlar ya da sizin üzerinizden istihdam sağlamak istiyorlar. Bunun için ilk çare “Z” falan olduğunuzu kabul etmeyin. Uygarlığın geldiği noktada madem bireysellik bu kadar önemli, savunun bireyselliğinizi o zaman! Bu oyunun içinde yer alan en önemli mesajlardan biri de bu.
“BENİ DAHA NE KADAR KÖTÜ GÖSTERECEKSİNİZ?”
Oyunda kötülük kavramını, bugün bakış açısıyla ele alıyoruz. Şu anda Londra’da III. Richard’ı parmakları dirseğinden çıkan, gerçekten engelli genç bir aktör oynuyor. Çünkü kötülük kavramı 16. yy. da vücutsal deformasyonla resmedilmiş. Quasimodo’da da, Richard’da da böyle. İyi gözlemci olan yazarlar bunu çocukluk komplekslerine, çocuklukta ötekileşmeye mal ederler. Kolay bir psikolojik çözümlemedir. Oyunun başında Richard da bu soruyu soruyor “Beni daha ne kadar kötü göstereceksiniz?
“GERÇEKLİĞİN OLMADIĞI YERDE HER ŞEY MÜBAHTIR”
Modern dünyanın post truth bir yaklaşımla tartıştığı bir söz var: “Gerçekliğin olmadığı yerde her şey mübahtır!” Önce gerçekliği tahrif edersiniz, sonra her şey mübah hâle gelir. Bunu bugün toplum hayatının içinde de görüyoruz. Sadece günlük bir sosyal medya akışı içinde karşılaştığınız hunharlıklar, çirkinlikler, siyasi manevralar, siyasi olmayan insanların arasında ola giden kötülükler; taciz, şiddet… Tüm bunlar hep bir zemin kaymasıyla, gerçeklik algısının bozulmasıyla ortaya çıkar.
Fotoğraflar: Emrah Gültekin
Comments