top of page

"Vahdettin'in devlet başkanı olduğu kesindir"


Yazar Ömür Uzel'in "Tarihe Geçen Savunmalar" adlı kitabı Karakarga Yayınları tarafından yayımlandı.



Ömür Uzel bu kitabında, Sokrates'ten Fidel Castro'ya, Deniz Gezmiş'ten Aliya İzzetbegoviç'e kadar birçok tarihi karakterin tarihe geçen savunmalarına yer verdi.

Kitapta, tarihe geçen savunmalar arasında Aziz Nesin'in savunması da yer aldı. 12 Eylül'ün baskıcı rejimine tepki olarak aralarında Aziz Nesin, Uğur Mumcu, Halit Çelenk, Yalçın Küçük, Erdal Öz'ün de yer aldığı o dönemin aydınları tarafından hazırlanan "Aydınlar Dilekçesi"ne imza atanlar dönemin cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından "vatan haini" ilan edilmişti. Aydınlar Dilekçesi'ni hazırlayan ve imzalayanlara "vatan hainliği" suçlamasıyla dava açılmıştı.

Aziz Nesin bu davanın savunmasında, Kenan Evren'in "Son padişah Vahdettin, aydındır ama memleketi düşmanlara teslim etti. Ne yapayım öyle aydını ben?" ifadelerine "Vahdettin'in aydın olup olmadığı tartışılabilir ama devlet başkanı olduğu kesindir, tartışılamaz" diye cevap vermişti.


Sayın yargıç,


15 Mayıs 1984 tarihinde Cumhurbaşkanlığı'na ve TBMM Başkanlığı'na sunduğumuz 6 sayfalık yazının başında, o yazıyı imzalamış bulunan 2000'i aşkın Türk aydını şöyle demekteyiz:


Türkiye'de demokratik düzene ilişkin gözlem ve istemler bölümlerinden oluşan dilekçe.


Demek, iki binden çok Türk aydın, imzaladığı bu yazıya 'dilekçe' diyor.

Cumhurbaşkanı TRT'deki söylevinde, eleştirerek sözünü ettiği bu yazıya 'dilekçe' demişti. Demek, Cumhurbaşkanı için de bu yazı dilekçedir.

Başbakan 18 Mayıs 1984 tarihindeki basın toplantısında yine bu yazıdan 'dilekçe' diye söz ediyordu. Demek ki başbakan için de bu yazı dilekçedir.

İddianame bizlere verilince, bu konuda iki şeyin birdenbire değişmiş olduğunu gördük. Birincisi şu: Önce iki binden çok aydının, sonra devlet başkanının, daha sonra başbakanın, ondan sonra Sıkıyönetim Komutanlığı'nın ve en sonra da Askeri Savcı'nın 'dilekçe' dedikleri bu yazı, iddianamede birdenbire 'bildiri' oluvermişti.


Kısacası, beni Türk ulusunun tanıklığı önünde vatan haini ilan ederek aşağılayan devlet başkanı Kenan Evren'i mahkemeye vereceğimi buradan bildiriyorum. Manevi tazminat davası açacağım. Dokunulmazlığı yüzünden şimdiden ceza davası açamıyorsam da dokunulmazlığı kalkınca Türk Ceza Kanunu'nun 480-482. maddelerine göre ceza davası açacağım.


Evren'in dokunulmazlığının düşmesine dek yaşamım elvermezse, onu en yüce ve en yansız adalet yeri olan zamanın, yani tarihin yargılamasına bırakıyorum.


Bu dilekçeyi imzalayanlar devlet başkanına göre 'kendilerini aydın zanneden' bazı kişilerdir. Aydın olanlar, aydınım diye ortaya çıkmamalıdırlar. Bizler bu dilekçeyi yazar ve imzalarken, bunun karşılığında aydın olduğumuz için bir nimet beklemiyorduk ve aydın olmanın ayrıcalıklarından yararlanmaya kalkmış değildik.

Bu dilekçeyi imzalayanlar arasında sadece ulusal düzeyde değil, uluslararası düzeyde sanatçılar, yazarlar, gazeteciler, bilimciler, hukukçular, eski bakanlar vardır. Bunlar da aydın değillerse, Türkiye'de Aydın ilinden başka aydın kalmaz.


Sayın devlet başkanı, 'Kefil olduğunuz 1982 Anayasası'nın değiştirilmesine sonuna kadar karşı çıkarım. Kefil olduğum Anayasa'nın orasından burasından delik açtırmam' buyurdular.


YÖK Üniversitesi'nin fahri hukuk profesörü devlet başkanı çok iyi bilirler ki, anayasalar o ülke yurttaşlarının haklarının en büyük kefaletnamesidir ama diktatörler ve monarşiler dışında hiçbir yurttaş, hatta bu yurttaş Kenan Evren bile olsa bir anayasaya kefil olamaz ve dünya tarihinde anayasaya kefil olmuş bir insan da görülmemiştir.


Anayasa'nın değiştirilmesine gelince; 1982 Anayasası'nın orasından burasından delik açtırmamak nasıl devlet başkanının görevi ise bizim de böyle Anayasa'yı değiştirmeye kalkmak görevimizdir.

Bu Anayasa yine Anayasa'da yazılı olduğu biçimde değiştirilecektir; çünkü utku zamanındır. 'Biz çok aydınlar gördük, vatan hainliği yaptılar. ben ne yapayım böyle aydını?' diye buyuruyor devlet başkanı. Tekil birinci kişi ağzından konuşma alışkanlığındaki devlet başkanı, bizi bir şey yapsın diye aydın olmadık. 'Bu millete hükmetmek için aydın olmak gerekmez ki' sözlerine katılıyoruz. Hatta bugünkü siyasal görünüme bakılırsa, millete hükmetmek için aydın olmak değil, aydın olmamak gerekiyor. Gerçek aydınlar millete hükmetmezler, millete hizmet ederler; çünkü demokrasilerde hakimiyet milletindir.

Devlet başkanı 'Son padişah Vahdettin, aydındır ama memleketi düşmanlara teslim etti. Ne yapayım öyle aydını ben?' diyerek anayasal hakkımızı kullanarak dilekçe verdiğimiz için, vatan hainliğiyle suçladığı bizleri Vahdettin'e benzetiyor. Vatan hainliği zamana ve kişilerin değerlendirmelerine göre değişen göreceli bir kavramdır. Padişah Abdülhamit, Mithat Paşa'yı vatan haini ilan ederek mahkum ettirmiştir. Aradan bunca zaman geçtikten sonra, bugün düşünelim, vatan haini olan hangisidir? Abdülhamit mi? Mithat Paşa mı?

Bir arkadaşımızın dediği gibi, Vahdettin'in aydın olup olmadığı tartışılabilir ama devlet başkanı olduğu kesindir, tartışılamaz.

Bu davanın özünün anlaşılması için, bu dilekçeyi hangi koşullarda, hangi gerekçelerle yazdığımızın bilinmesinde yarar vardır.


odatv.com

留言


留言功能已關閉。
bottom of page