top of page

SİNEMANIN DIŞINDA BİR HAYAT YAŞAMADIM

KADİR İNANIR; İlyas’ıyla, Karadağlı Rıza’sıyla, Tatar Ramazan’ıyla, Derviş Bey’iyle çağdaş sinemanın gelişiminde büyük emeği olan usta bir aktör. Bugün, birçok filmi ‘başyapıt’ olarak anılıyor. Kadir İnanır’la sinemayı, filmlerini, Selvi Boylum Al Yazmalım’ın metin gücünü, Cengiz Aytmatov’u, sanatı, barışı ve pek çok şeyi konuştuk.


Ömür Uzel



BU TOPRAKLARIN HER KÖŞESİNDE FİLM ÇEKTİM

Sinemamızın tarihi yaklaşık yüz sekiz yıla tekabül ediyor. Bense sinemaya 1969 yılında başladım. Yani sinema tarihinin yarısından fazlasında yer aldım. Bu toprakların her köşesinde film çektim. Bunu bilinçli yaptığımı söyleyebilirim. Her gittiğim yerde ortalama bir ay kaldım. Oranın kültürüyle, coğrafyasıyla çok yakın ilişki içinde oldum. Bunun avantajları var. Bir ülkede yaşayan insanların yemeklerinden umutlarına, inançlarından tutkularına kadar hepsine yakından şahit oldum. Zaman zaman zor ve tehlikeli şartlarda çalıştık. Eksi otuz sekiz derecede, yirmi sekiz gün boyunca karların üzerinde film çektik. ‘Tomruk’ filmini çekerken kaç defa ölümden döndüm.


ÜLKENİN İNSANINI TANIDIM

Haydar Paşa Lisesi’nde yatılı okudum. Okulda her vilayetten insan vardı. Ben, bu ülkenin insanını yakından tanıdım. Karakter oluştururken bunun çok faydasını gördüm. Çünkü ne kadar insan tanırsanız karaktere o kadar yabancı durmuyorsunuz. Bir tarım işçisiyle tanışmazsanız ona hayat veremezsin. Bu nedenle ben “oynamak” kelimesini kabul etmiyorum. Eğer bir sinema sanatçısıysanız oynamazsınız; o karakter olmaya çalışırsınız.

YA İSTEDİĞİN GİBİ YA DA İSTENİLEN GİBİ…

Ben, sinemanın dışında bir hayat yaşamadım. Çünkü bu, mümkün değildi. Bir senede çektiğimiz filmlerin sayısı ortada. Kendi hayatımı yaşamaya zamanım kalmadı benim. Eğer kendi hayatımı yaşamak isteseydim özgürlüğümü birinci sıraya koymam gerekirdi. Ben bunu tercih etmedim. Ya istediğin gibi yaşarsın ya da istenilen gibi yaşarsın.


AYTMATOV’UN KİTAP YAZDIĞI MASAYA OTURDUM

‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ dramatik yapısı güçlü, çok özel bir film. Ama bunu konuşmak için önce Cengiz Aytmatov’u anlamak gerekir. Onun kitaplarını okumak gerekir. Ben ona duyduğum hayranlıktan dolayı kalktım, Kırgızistan’a gittim. Aytmatov’un yaşadığı yerleri gördüm. Kitap yazdığı masaya oturdum. Issık Gölü’nün kenarlarında yüzdüm. Tien Şan Dağları’na (Tanrı Dağları) çıktım. Otağda kımız içtim, at eti yedim. Cengiz Aytmatov kadar doğayla insan ilişkisini iyi anlatan toplumsal gerçekçi bir yazar bence yok. O kadar güzel yazar ki, sanki film seyredersin. Ben yönetmen olsam Cengiz Aytmatov’un bir hikâyesini alır, doğrudan sete giderim. Senariste gerek yok. O kadar büyük bir yazardır. Bizim Orta Asya ülkeleriyle olan ilişkimizi de değerlendirdiğiniz zaman ona saygınız daha da artar. Filme emek veren herkes müthiş bir görev yapmıştır ama cümleye “Cengiz Aytmatov’a saygılarımla” diye başlamak gerekir.

ZAMANSIZ BİR ÖYKÜ

‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ dünyada çekilmiş aşk filmleri sıralamasında en tepeye kadar çıkacağına inandığım bir filmdir. Çünkü zamansız bir öyküsü var. Her zaman geçerliliğini koruyor. Filmde sevgi, emek, aşk üçgeni kusursuz anlatılmıştır. Emek verilmeyen hiçbir şeyin kutsallığı da saygınlığı da yoktur. Hangi iş olursa olsun yoğun emekten asla vazgeçmeyeceksiniz. Çünkü emek, kutsal bir şeydir. Karşılığını mutlaka bulur. Bir filme başladığımız zaman her birimin işe olan saygısını, filme nasıl bir emek verileceğini ilk gün görürüz. Biz o filmin çok güzel olacağını ilk günden anlamıştık. Çünkü oyuncularından set ekibine, Atıf Yılmaz’ın iç monolog tekniğinden Cengiz Aytmatov’un metin gücüne kadar her şey kusursuzdu.


İLYAS’I ANLAMAK İÇİN KAMYONLA ON DÖRT VİLAYET GEÇTİM

Yaşamım boyunca hayat verdiğim karakterleri çok iyi gözlemledim. Bunun için yüreğimi ortaya koydum. Mesela İlyas’ı anlamak için kamyonla on dört vilayet geçtim. Az kalsın koca aracı uçurumdan yuvarlıyordum. Onların yaşadığı hayatı görmeden, onları sevmeden, onlara saygı duymadan o karakteri benliğinize yerleştiremezsiniz. En ileri seviyede oyunculuk metotlarını bilseniz bile olmaz. Çünkü inandırıcı olamazsınız.



YAŞAR KEMAL’DEN, KEMAL TAHİR’E…

Sinemanın en yoğun etkileşimi edebiyat ile olmuştur çünkü edebiyattaki konu zenginliği, anlatım teknikleri sinemaya oldukça etkili bir kaynak sunar. Benim sinema geçmişimde de çok edebiyatçı vardır; Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Fakir Baykurt... Yılanların Öcü, Tatar Ramazan, Darbe… Filmlerimin hikâyeler ve romanlar üzerinde yoğunlaşması da tesadüf değildir.

SANAT, İYİ OLMAYAN DÜZENİ SARSAR

Sanata karşı müthiş bir tepki var. Çünkü sanat, iyi olmayan düzeni sarsar. Olumsuzlukları açığa çıkarır. Belgesel yanıyla tarihe taşır. Onun için korkarlar sanattan. Bu temel sorunları insanlara gösterecek, unutturmayacak tek şey sinemadır. Bugüne kadar bu ülkenin temel sorunlarını irdelemeyen, çözüm için mücadele vermeyen hiçbir senaryoyu kabul etmedim. Mesela ‘Tatar Ramazan’ da bu filmlerden biridir. Sınıf çatışmasını ortaya koyar. Halk, mevcut sisteme korkudan isyan edemez ama başkaldıran bir insanı hayranlıkla izler.


SİNEMA SADECE “HADİ EĞLENİN” DEMEK DEĞİLDİR

Toplumun temel sorunlarına karşı duyarlı ve sorumlu olmadığın sürece beş paralık değerin yoktur. Bir sanatçı olarak toplumun değer yargılarına ters düşmeden onların sesi olman gerekiyor. Bunları yapmıyorsan kimse seninle ilgilenmez. İnsanların çektiği acılara karşı duyarlı olmadan, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyerek sinema filmi çeken insanlar var. Ben çekmiyorum kusura bakmasınlar. Çünkü sanatçı, iyi toplum için mücadele eden demektir. Bunu yapmayan sanatçı saygı görmez. Hatırlanmaz, kaybolur gider. Sinema sadece “hadi eğlenin” demek değildir. Bunun farkına varamazsanız sadece ünlü olursunuz. O da kısa süreliğine…



BÜYÜK BARIŞ OLMADAN HİÇBİR ÂNIMIZ ANLAMLI DEĞİL

Yıllardır ülkemizde ve dünyada barış için verilen mücadelenin içindeyim. Barış kelimesi olmadan yaşamın hiçbir ânı anlamlı değil. Bir ülkede yaşayan insanlar olarak elbette farklılıklarımız var, anlaşmazlıklarımız var. Bunun için tartışabiliriz ama çatışamayız. Bu çatışmayı çözmemiz gerekiyor.


SAVAŞI İSTEYENLER DE BİR GÜN YORULACAK

İrlanda’da milliyetçi bir siyasi parti var. Demokratik Projeler Enstitüsü’yle çalıştığım sürede o partinin genel başkanıyla görüşmeye gitmiştim. Aşırı milliyetçi bir siyasi parti lideri ama barışa elini uzatmış. O siyasi partinin lideri emekli bir yüzbaşıydı. “Nasıl barışı seçtiniz?” diye sordum. “Yoruldum” dedi. “İnsan öldürmekten yoruldum.” Savaşı isteyenler de yorulacak bir gün. Barışmaktan başka şansımız yok. Ben yemin ettim, BÜYÜK BARIŞ bu ülkeye gelmeden bu işten vazgeçmeyeceğim. Herkes fikirlerini söyleyecek, mücadele devam edecek ama barış içinde.

KADIN, HAYATIN KENDİSİDİR

Bugün hayatın her alanında çatışma yaşıyoruz. Bunlardan birisi de kadın-erkek arasında yaşanan yersiz çatışma! Kadının olmadığı hayatın içinde yaşamanın bir anlamı yoktur. Kadın, hayatın kendisidir. Niye çatışıyorsun? Kadının emeğine, gücüne saygı duymayan birinin insan olduğuna bile inanmam. İslamiyet’in kadına bakış açısıyla yansıyan değerlendirmeler, birilerinin elinde kötü yapılara dönüşmüş. Kadını yok saymak istiyorlar ama kadınlarımız bu mücadeleyi çok güzel veriyor. Sonunda kazanacaklar. Bence daha çok yönetime katılmaları gerekiyor. Kadının mücadelesine, temel hak ve özgürlüklerine saygı duymayan hiçbir erkek beş para etmez.




Fotoğraflar: Mert Çağlayan

  • Black Instagram Icon

©2024 Ömür Uzel

bottom of page