top of page

“BÜYÜKANNENİZ PİYANO ÇALMIYORSA SENFONİDEN KEYİF ALMAZSINIZ” YALANINA İNANMAYIN

Cem Mansur. Uluslararası alanda başarıya sahip bir müzisyen. İstanbul Devlet Operası, Oxford Şehir Orkestrası, Akbank Oda Orkestrası gibi pek çok büyük orkestrayı yönetmiş çok önemli bir isim. Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası’nın da kurucusu ve şefi.


‘Duymak’ ve ‘Dinlemek’ arasındaki nüansları, hayatımıza mutlaka almamız gereken Mozart’ı, “Sanatta devrim olmaz” diyen Igor Stravinsky’nin haklılık payını, Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası’nı, Demokrasi Laboratuvarı’nı ve daha pek çok keyifli konuyu Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nun genel sanat yönetmeni CEM MANSUR anlattı, biz dinledik.


Ömür Uzel



ŞEF, ESERİN YAŞAMASINI SAĞLAR

Dinleyicilerin arasında imparator varsa bile sırtını dinleyiciye dönen ve orkestrada ses çıkartmayan tek kişiye “şef” denir. Orkestra şefliği benim de çocukken merak ettiğim bir meslekti. Bu şef o çubukla ne yapıyor? Şef olmasa orkestra bir eseri çalamaz mı? Bu soruları ben de sorardım.Orkestra şefinin amacı eserle ilgili bir vizyon ortaya koymak ve o vizyonu hayata geçirmektir. Bu vizyonun içinde birçok detay var; eserin temposunu belirlemek, nüansları vurgulamak, duyulmayan noktalar varsa onları öne çıkarmak… Kısacası eserin yaşamasını sağlamak. Bunu birinin yapması gerekiyor.


HERKESTEN BAĞIMSIZ, HERKESE EŞİT MESAFEDE

Antik çağlarda elinde bastonla insanlara şarkı söyleten birilerinin olduğu tahmin ediliyor. Ancak bizim bugün bildiğimiz anlamıyla orkestra şefliği 1800’lü yıllarda bugünkü haline geldi. Aydınlanmadan önce konser fikri yoktu. Daha çok soyluların hizmetinde çalışan bestecilerin daha küçük ortamlar için yazdıkları eserler mevcuttu. Besteci de orada ya baş kemancı olarak yer alıyor ya da orkestranın başında klavsen çalarak kendini gösteriyordu. Fakat daha sonra orkestralar büyüdü. Müzik, ritmik olarak daha çetrefilli hale geldi. Daha çok insan çalmaya başladı. Enstrüman çeşitliliği arttıkça çalarak yönetmek yeterli olmadı. Herkesten bağımsız, objektif, herkese eşit mesafede bir çift kulağa ihtiyaç duyuldu. Ve böylelikle orkestranın parçası olsa da bir yerde orkestradan ayrılan “şefler” ortaya çıktı.


İLK OTUZ SANİYEDE ŞEFİN NOTU VERİLİR

Hazırlık safhası şefin en önemli safhasıdır. Şef, provada iyi bir vizyonu olduğunu orkestraya hissettirmeli. Profesyonel orkestralar ilk provanın, ilk otuz saniyesi içinde orkestra şefinin notunu verirler. Bu nedenle konserlere aylar öncesinden çalışmaya başlarım.


“MÜZİKAL DİKTATÖRLERE PABUÇ BIRAKMAYIZ”

Rusya’da Bolşevik Devrimi’nden sonra “Biz koskoca çarı idam ettik, müzikal diktatörlere mi pabuç bırakacağız? Orkestrada şef olmayacak” anlayışı gelişti. Bunun üzerine Moskova’da şefsiz çalan bir orkestra kuruldu. Normalde üç provada çıkacak olan eser, yüz üç provada çıktı. Çünkü o kadar müzisyenin aynı anda, aynı fikirde olmasına imkân yoktu. Bütün bunlar şefin önemini bir kez daha ortaya koydu. Çünkü müzisyenler bir tek kendi çizgisini görür ama orkestra şefi kuşbakışı her şeyi görür. Şef eserin sadece ana melodilerini değil, o armonilerin nasıl oluştuğunu da ortaya koyar. Ve müzisyenlerin birbirini dinlemesini sağlar.



DUYMAK PASİFTİR, DİNLEMEK AKTİF

‘Duymak’ ve ‘Dinlemek’ taban tabana zıt iki kavramdır. Duymak pasiftir ama dinlemek aktiftir. Sürekli bir şeyler duyuyoruz. Özellikle Türkiye’deki ses kirliliğinde istesek de istemesek de birtakım seslere maruz kalıyoruz. Duyduğunuz şeye değil, dinlediğiniz şeye hâkim olursunuz. Benim de yapmaya çalıştığım şey budur. Orkestrayı yönlendirirken bir taraftan onları dinlerim.


DEMOKRATİK BİR ORTAM OLMAK ZORUNDA

Önceki yıllarda orkestra şefliği diktatörce yönetim yapan bir anlayışa sahipti. ‘Çaldırmaya çalışmak’ gibi ifadeler kullanılırdı. Bu kesinlikle doğru bir ifade değil. Onlar müzisyen ve zaten çok iyi çalıyorlar. Orkestrada demokratik bir ortam olmak zorunda. Özgün, yetenekli, müthiş bir müzisyen olduğunuzu göstermek için insanlara kötü davranmanız veya onlara emirler yağdırmanız gerekmiyor. Buna ancak, altı felsefi ve müzikal olarak boş bir şef ihtiyaç duyar. Orkestralarda demokrasi bu nedenle önemlidir. Bu mesajı bütün büyük besteciler verir. Mesela birlikte yaşamak, lider olmak, başkasının sesini dinlemek, birbirini takip etmek, başkasını tanımlamak, farklı katmanlarda sorumluluk almak ile ilgili her şeyin Beethoven’ın herhangi bir senfonisinde mevcut olduğunu görürsünüz.


TÜRKİYE GENÇLİK FİLARMONİ ORKESTRASI

Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası, Türkiye’nin farklı yerinden gelen, farklı sesler çıkartabilen gençlerin birbirini dinleyerek bir ahenk içinde var olabildikleri bir oluşum. Farklılıklarını beraberce yaşayabildikleri bir topluluk. Evrensel anlamda çok sesli müzik yaşamı olan ülkelerin hepsinin genç milli takımları var. Bu nedenle Türkiye’de ulusal gençlik orkestrası kavramını başlatmak istedim. ‘Demokrasi laboratuvarı’ gibi oluşumlarla “Müzikten ne öğrenebiliriz?” ve “Birlikte müzik yapmak bize ne kazandırabilir?” konusuna odaklanıyoruz. Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası, toplumun bir aynasıdır. Barışamaz görünen seslerin birbirilerini dinleyerek, kendi gerçeklerini birbirlerinin kafalarına fırlatmadan anlamlı bir bütün olunabileceğini gösteren bir yapıdır.


MÜZİK BİZE BİRLİKTE YAŞAMAYI ÖĞRETİR

Üstelik hiçbir şeyin öğretemeyeceği kadar iyi öğretir. Çünkü soyuttur. Sözcüklerle açıklamamıza gerek bile yoktur. Müzik, bir fırtınayı anlattığı zaman bile o fırtınanın çok ötesinde bir şey anlatır aslında. Demek ki söyleyebildiğimizin çok ötesinde meseleleri olan varlıklarız. Bunu da müzik sayesinde biliyoruz.


TÜRKİYE’NİN NE OLABİLECEĞİNİ TEMSİL EDİYORUZ

“Avrupa’da büyük festivallerde Türkiye’yi temsil ediyorsunuz, ne güzel” diyorlar. Ancak biz o festivallerde Türkiye’yi temsil etmiyoruz. Biz, Türkiye’nin ne olabileceğini temsil ediyoruz. Bu çok daha önemli. New York Filarmoni gibi büyük orkestraları izleyen insanlar Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrasını da ayakta izleyip, alkışlıyor. Biz yapmamız gerektiğine inandığımız şeyi yapıyoruz. Orası Türkiye ile ilgili iyi imaj verebildiğimiz bir alan sadece.


SANATTA DEVRİM VE STRAVINSKY

Beethoven, senfoninin içine insan sesi koyduğunda bu ‘sanatta devrim’ olarak tanımlandı. Igor Stravinsky ise sanat ve devrimi yan yana kullanmamayı, onun yerine evrim kelimesini kullanmayı tercih etti. Bence ikisi de doğru. Çünkü müzik, “evrim mi, devrimi mi?” diye tartışmaz. Stravinsky’nin ‘Bahar Ayini’ isimli eserine bakın; o güne kadar duyulmamış kakofoniler, inanılmaz köşeli ritimler karşımıza çıkıyor. Müziği biraz analiz etmeye başladığımızda kökeninde Rus halk müziği olduğunu görüyoruz. Normalde üst üste oturtulmayacak seslerin, üst üste oturtulduğuna tanık oluyoruz. Bu, büyük bir devrimdir.


TCHAIKOVSKY’Yİ KÜÇÜMSERLERDİ

Tchaikovsky dinlemek 20. yy ortalarında pek havalı bir şey değildi. Bestecinin çok duygusal, yeterince soyut olmadığını düşünenler vardı. Bana sorarsanız bunun adı; entelektüel ukalalık. Bizim Tchaikovsky’yi küçümseyen hocalarımız bile eminim gizli gizli Tchaikovsky dinliyordu. Çünkü onun müziğinden etkilenmemeniz için insan olmamanız lazım. Sadece duygusal olarak etkilenmek de değil; teknik olarak, beceri olarak da onun yazdığı her şey mühim. Küçümseyenler, onun kötü bir taklidini yazsınlar da görelim.



MÜZİK, ZAMANI ANLAMLI KILAR

Bugün bir düğmeye basıyoruz, müziği durduruyoruz veya geri alıyoruz. Bütün büyük eserlerin yazıldığı zamanda böyle bir şey hayal edilmiş değildi. Gerçek zamanda insanların çok daha fazla şey algılayabileceği varsayımıyla yazmış o besteciler, o senfonileri. Müzik eserleri, yaşamımızın bir metaforu gibidir. Her saniye bir önceki ve bir sonraki saniyeyle bağlantılıdır. Bir süre sonra biter ve yok olur. Konsantre bir şekilde müzik dinlemek, zamanı anlamlı yaşamanın anahtarlarından biridir.


KAYIT DİNLEMEK MÜZİK DİNLEMEK DEĞİLDİR

Müzik, belirli bir noktada başlayıp biter. Gerçek zaman içerisinde derdini anlatır. Çok eser dinleyebilmek, çok eser tanıyabilmek için keyifli bir şeydir aynı zamanda ama gerçek bir konsere gidip, o eserleri dinlemenin yerini tutamaz. Kayıtların bu kadar çokluğu, kolay ulaşılabilir olması konsere gitmenin yerini tutmamalı. Sadece o konserlere gitmeyerek neyi kaçırdığımızı hatırlatmalı bize.


“İYİ Kİ MÜZİSYENİM” DİYORUM

Müziğin çok büyük toplumsal bir güç olduğuna inanıyorum. Bizi insan yapan, iletişimimizi sağlayan şeylerden biridir müzik. Farklılıklarımıza rağmen bir arada yaşamayı öğretir bize. Bu nedenle çok önemlidir. Şirketlere şef ve orkestra ilişkisi üzerinden liderlik seminerleri veriyorum. Müzikle bir işe yaradığımı hissediyorum. Bunu yaptığım zaman heyecan duyuyorum ve “iyi ki müzisyenim” diyorum.


GENÇLER KONSERLERE GELSİNLER

Devletin ve yerel yönetimlerin desteklediği kültür sanat etkinliklerinin biletleri çok ulaşılabilir fiyatlarda. Her açık hava konserinde “Ya bu senfonik müzikten korkuyordum ama çok keyifli bir şeymiş” diyen onlarca insanla karşılaşıyoruz. “Büyükanneniz evde piyano çalmıyorsa sizin senfoniden keyif almanız çok zor” yalanına da inanmayın. “Klasik müzik üst kültüre hitap ediyor” anlayışını da bir kenara bırakın. Çünkü doğru değil. Müzik tarihinin en büyük bestecilerinin çoğu yoksul ailelerin çocukları. Bir gün bir konserimize gelin. Kulaklarınızı ve gönlünüzü açın yeterli. Konserin sonunda yanınızdakine bakın, müthiş bir heyecan duymuyorsa ya biz iyi çalamamışızdır ya da yanınızdakinin nabzı atmıyordur.


MOZART’I HAYATINIZA ALIN!

Mozart’ı mutlaka hayatınıza alın. Hiç pişman olmazsınız. Almazsanız kayıptır. Seksen yaşınıza geldiğinizde Mozart’ı tanımaya kalkmayın.



Fotoğraflar: Cem Gültepe

Comments


bottom of page