İtalya'da Osmanlı tarihine dokunup duygulanan, ertesi gün çalacağı bir şarkının ritimlerinin hangi kültüre ait olduğunu anlatan, daha ertesi gün İtalyanca makarna tarifleri veren müzisyen, seyyah, program yapımcısı, yazar… Mazhar, Fuat ve Özkan’ın çok eski arkadaşı, Henry Miller hastası. Türkiye’nin batıya dönük en RENKLİ yüzü; AYHAN SİCİMOĞLU…
Ömür Uzel
KARTVİZİMİ BOŞ BIRAKTIM
Ne iş yaptığım konusu biraz karışık. Mesela televizyon programlarına çıkınca “Ayhan Sicimoğlu’nun altına ne yazalım abi?” diye soruyorlar. Kalıyorum. Bu benim tek seferde cevaplayabildiğim bir soru değil. Müzisyen mi? Televizyon programcısı mı? Seyyah mı? Yazar mı? Ortaya karışık bir şey de yazsan olmaz. En iyisi boş bırakın diyorum.
DAHA İYİSİ HEP VARDIR
Birden fazla işi aynı anda yapıyorum ama bütün bu işlerin hepsini en iyi şekilde icra edemiyorum. Çünkü bir şeyin en iyisi yoktur, hep daha iyisi vardır. Eksik olduğum çok konu var; müzikte okullu olmamak gibi. Bir konservatuarın müzik bölümünde okumuş olmayı çok isterdim. Tarih kısmında bir İlber Ortaylı olmak isterdim ama o da değilim.
RÖNESANS İNSANIYIM
Genetik önemli. Mesela benim annem çok espritüel bir kadındı. Annen komikse sen de komik olursun. İnsanlığı, merhameti, yardımseverliği, allegro yaşamayı ve mizahı öğretti bana annem. Ama babam öyle değildi. Benim babam Rönesans insanıydı. Bilimsel, sanatsal ve tarihsel konular konuşan albaylar, savcılar gelirdi bizim eve. Muazzam sohbetler dönerdi. Bu Rönesans insanlığını da babamdan öğrendim.
İNSANLARA KIVILCIM ATMAK LÂZIM
Bir gün “Abi çok büyük övündüm seninle” dedi bir izleyici. Programda “Haçlı Seferleri, hırsızlık seferidir” demişim, ki öyledir. O, buna çok takılmış. Programda bilmediği birçok şeyi öğrendiğini söyledi. Bu benim çok hoşuma gitti. Ben her programda insanlara kıvılcım atmaya dikkat ederim.
DOĞALLIK, BİRBİRİMİZE YAKLAŞTIRIYOR
İzleyiciye karşı samimi olurum. Kameraya onlarla konuşur gibi konuşurum. Bir izleyici; “Ayhan Abi, epeydir yoksun! Eve niye gelmedin?” dedi. Şaşırdım. “Tanışıyor muyuz?” dedim. “Evet, sen hep bizim salondasın” dedi. Doğallık, sizi sunucu olmaktan çıkarır. İzleyiciye yaklaştırır. Bu nedenle o, beni salonunda misafir etmiş sayıyor.
ÜRETMEK, MERAKLA BAŞLAR
Üretmek, merakla ortaya çıkan bir şeydir. Önce merak ederseniz, sonra araştırmaya başlar ve öğrenirsiniz. Merakınızı giderdikten ve içinize sindirdikten sonra da -eğer bencil biri değilseniz- onu paylaşırsınız. Paylaşan insan, iyi insandır. Başkaları da bilsin ister. Ve bir gün, o paylaştığınız şeyle ilgili üretirken bulursunuz kendinizi.
NEZAKET, AROGAN İNSANI KÜÇÜLTÜR
Nezaket, sizi yüceltir ama karşınızdaki arogan insanı ufaltır. Zaten kibirli olmayan biri nezaketinizden dolayı mutluluk duyar. Ama gösterdiğiniz nezaket, her şeyden önce size sağlamlık kazandırır.
“BİR ŞEY GELİYOR!”
Bodrum Sualtı Arkeoloji topluluğunda çalıştım bir dönem. MFÖ de Bodrum da konserler veriyordu o sıralar. Biz çok eski arkadaşız. İpucu diye bir müzik grubu bile kurmuştuk zamanında. Bir akşam yine koyların birinde konser veriyorlar. Canım sıkıldı. Dalgıç kıyafetlerini ve sualtı projektörünü alıp, daldım. Konser verdikleri koya doğru yüzdüm. Mazhar, sahnede suyun altından süratle gelen ışığı görünce korkup, “Bir şey geliyor!” diye bağırmış. Ben suyun içinden haş diye sahneye çıktım. Mazhar, benim olduğumu anlayınca önce rahatladı, sonra bir küfür etti. Sonra da dedi ki “Böyle bir şeyi anca sen yaparsın.”
MFÖ İLE EUROVISION’DA DAVUL ÇALDIM
Bir gün New York’tayım. Mazhar Alanson aradı. “Ayhan, biz Eurovision’u kazandık. Şimdi İrlanda’ya gideceğiz. Davulları sen çal” dedi. Giderken yanıma bir kamera aldım. Orada olan her şeyi çektim. MFÖ ile beraber Dublin’de Eurovision’da davul çaldım. Her gün bir ülke parti verirdi. Ben de hepsine giderdim. Mazhar, Fuat ve Özkan üşenir, gelmezlerdi o partilere. Gazetelerde her gün haberim çıkıyordu. “Türk davulcu, İrlanda güzeli ile” diye başlık bile atmışlardı.
KALBİ ATMAYAN MÜZİK
Dinleyici profilimin arasında gençlerin olması çok hoşuma gidiyor. Onları elektronik müzikten kurtarıyormuşum gibi geliyor. Gece kulüplerinde kendimi zincirle bağlayarak eylem yapmak istiyorum; onlar elektronik müziği kesene kadar. Ter basıyor bana. Dijital müzik, insanın tabiatına aykırıdır. Rahatsız edicidir. Kalbi atmayan bir müzik türüdür. Bazı gençlerin de kalbinin atıp atmadığına emin olamıyorum bu yüzden.
EĞİTİM, MEDENİLEŞTİRİR
Toplumların medenileşmesinin en temel kuralı eğitimdir. Ama okuldan bahsetmiyorum sadece. Aile, görgü, içgüdüler ve eğitime hazır olma açlığından bahsediyorum. Biri aç değilse istediğiniz kadar doyurmaya çalışın, yemez. Birini eğitmenin en önemli kuralı onun bilgiye aç olmasıdır. Bilgiye aç insan merak eder, sorar, okur, öğrenir.
ROMAN OKUMAK LÂZIM AMA…
Romanlar iyidir. Okumak lâzım ama benim yazarın düşünce sistemini çözecek vaktim yok. O nedenle araştırma, tarih ve gezi kitaplarını çok tercih ediyorum. Ogier Ghiselin de Busbecq’in 16. yüzyıl İstanbul'u hakkında yazdığı ‘Türk Mektupları’ adlı eseri benim başucu kitabımdır. Edebiyatta gezi mektupları türünün öncülerinden biridir. Çok severim.
ÇOĞU ROMANDA TİCARİ KAYGI VAR
Porto Rikolu müzisyen Hector Lavoe’yı çok severim. New York’ta cenazesine katıldım. Müthiş bir adamdır. Onun filmi yapıldı. Jennifer Lopez ve Marc Anthony oynadı. Şimdi ben bu adamı çok üst bir çıtaya koymuşum. Yönetmen, duyduğu ticari kaygıdan dolayı onu aldı, hak etmediği bir şeye dönüştürdü. İşte bu, birçok romanda da var. Okuyorsun gayet güzel. Konuyu beli çıtada bir yere götüreceksin ama yazar izin vermiyor; alıyor onu olmadık bir yere götürüyor. Çünkü ticari kaygıları var. Entrika, kıskançlık gibi ucuz malzemeler sokacak ki; çok satsın.
HENRY MILLER’IN HASTASIYIM
Tabii ki her romanda ya da romancıda bu kaygılar yok. Mesela Henry Miller’ın hastasıyım, çünkü delinin teki. Romanlarında ticari kaygı taşımaz. Cesurdur. Sıra dışıdır. Romanın sonunda o çıtayı indirmez.
‘ARAKADAŞIM ŞEYTAN’ VE ‘GOETHE’
‘Arkadaşım Şeytan’ filmi, dönemin şartlarına göre çekilmiş ilginç bir filmdir. 1988 yılında teknik imkânsızlıklarla fantastik bir müzikal komedi çektik. Arkadaşım Şeytan filminde, Goethe’nin Faust’undan esinlenilmiştir. Şimdi yapılsa muhafazakâr bir tartışmaya yol açardı ama o dönemde hiç olmadı böyle bir şey. Faust’ta da Şeytan ve insanın ilginç diyalogları vardır. Ruhunu Şeytan’a satan bir doktor çıkar orada da karşımıza.
İDEAL HAYATA ULAŞMAYA ÇALIŞIYORUM
Hedonizmin temelinde hayatın en önemli değerlerinin haz ve zevk almak üzerine kurulması vardır. Hazcılık, yaptığım eylemlerde önemli bir felsefedir ama ideal hayata henüz ulaşabilmiş biri değilim. Dışarıdan bakılınca imrenilen bir hayatım var gibi ama pek de öyle değil. Kendime bakınca o ideal hayata ulaşmaya çalışan birini görüyorum.
DOĞA, SANATTAN ÜSTÜNDÜR
Hegel; “Sanattaki güzellik, doğadaki güzellikten üstündür” der ama ben buna katılmıyorum. Sanat üstün değildir. Çünkü sanat, doğayı taklit eder. Mesela keman, flüt gibi enstrümanlar kuşun taklididir. Yani sanat değil, daima doğa üstündür.
ANNEMİ KAYBETTİĞİ SABAH…
O sabah… Uyuyamıyorum, göbeğimde müthiş bir acı. Sabaha karşı kalktım ve anladım ki bağ koptu. Doktorlar bir süre sonra içeri girip haberi verdi. Göbek bağı, doğumla kopan bir şey değilmiş. Çünkü ben annemden ayrılmanın acısını önce göbeğimde hissettim. İşte o bağ, annemi kaybettiğim o sabah büyük bir acıyla koptu.
ZARARSIZ TECRÜBELER EDİNİN
Kendinize ve başkasına zarar vermeyecek tecrübeler edinin. Tabii önceden bilemeyebilirsiniz sonunda zarar verip vermeyeceğini ama en azından fikriniz vardır. Tecrübe edinmek önemli. Çünkü hayat, tecrübelerin toplamıdır.
Fotoğraflar: Cem Gültepe
Comments